Üveys bin Âmir Karnî radıyallahü anh, Tabiînin büyüklerindendir. Yemen’in Karn köyündendir.
Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin aşkı ile yanıp tutuşmuş, bir an bile Rabbini unutmamıştır. Kulluğunda o dereceye ulaşmıştır ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasihat olmuştur. Kimseden incinmemiş ve kimseyi incitmemiştir. Onun en önemli vasfı, Peygamber efendimize aşkı, ibâdete canla başla devamı ve annesine saygısıdır. Annesine çok hizmet edip, hayır duâsını almıştır. Onun, Sevgili Peygamberimize bu muhabbeti ve İslâma bağlılığı, Efendimizin medhine sebeb olmuştur.
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, zaman zaman mübârek yüzünü Yemen tarafına döndürür, “Yemen tarafından rahmet rüzgârı estiğini duyuyorum” buyururdu. “Kıyâmette Allahü teâlâ Üveys suretinde yetmişbin melek yaratır ve Üveys’i onların arasında Arasat’a götürürler. Cennet’e gider ve Allahü teâlânın dilediği (bildirdiği)nden başka mahlûk hangisinin Üveys olduğunu bilmez.” “Ümmetimden bir kimse vardır ki, Rebî’a ve Mudar kabilelerinin koyunları kıllarının adedince kişiye kıyâmette şefâat edecektir” buyurdu. Eshâb-ı kirâm: “Yâ Resûlallah, bu kimdir?” dediler. “Allahın kullarından biri” buyurdu. Biz hepimiz kullarız, ismi nedir dediler. “Üveys” buyurdu. Nerelidir dediler. “Karn’lıdır” buyurdu. O sizi gördü mü dediler. “Baş gözü ile görmedi” buyurdu. “Hayret, size bu kadar âşık olsun da, hizmet ve huzurunuza koşup gelmesin” dediler, “İki sebepden: Biri hâllerine mağlubdur. İkincisi ise benim dînime bağlılığından dolayıdır. İhtiyar bir annesi vardır, îmân etmiştir. Gözleri görmez, el ve ayakları hareket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlığı yapar, aldığı ücreti kendisinin ve annesinin nafakasına harcar” buyurdu. Biz onu görür müyüz dediler. Hazret-i Ebû Bekir’e, “Sen onu kendi zamanında göremezsin” buyurdular. Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali’ye, “Siz onu görürsünüz. Bedeni kıllıdır. Sol böğründe ve avucunun içinde bir gümüş miktarı beyazlık vardır. Bu baras hastalığı beyazlığı değildir. Ona varınca, benim selâmımı söyleyin ve ümmetime duâ etmesini bildirin” buyurdular.
Veysel Karâni (Üveys Karnî) hazretleri, annesinin vefâtından sonra Karn köyünden çıkıp Kûfe şehrine gitti.
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, vefâtı yaklaşınca, “Hırkanızı kime verelim? dediler. “Üveys-i Karnîye verin” buyurdu.
Resûlullah’ın vefâtından sonra Hazret-i Ömer ile Hazret-i Ali Kûfe’ye geldiklerinde, Hazret-i Ömer, “Ey Necdliler, aranızda Karn’dan kimse var mıdır?” buyurdu. “Evet” dediler. Onlara Hazret-i Üveys’i sordu. “Biliyoruz. O, sizin aramanızdan pek aşağı bir kimsedir. Divanedir, akılsızdır ve insanlardan kaçar bir hâli vardır” dediler. Hazret-i Ömer radıyallahü anh, “Onu arıyorum, nerededir?” buyurdu. “Arne vâdisinde develerimize çobanlık yapmaktadır, biz de karşılığında ona akşam yiyeceği veririz, saçı-sakalı karışıktır, şehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanların yediğini yemez; üzüntü ve neş’e bilmez, insanlar gülünce, o ağlar; insanlar ağlayınca o güler” dediler. “Onu arıyorum” buyurdu. Bulunduğu yeri tarif ettiler. Hazret-i Ömer’le Hazret-i Ali, onun olduğu yere gittiler. Onu namaz kılarken gördüler. Allahü teâlâ, develerini gütmesi için bir melek vazifelendirmişti. Namazı bitirip selâm verince, Hazret-i Ömer, kalktı ve selâm verdi. Selâmı aldı. Hazret-i Ömer “İsmin nedir?” diye sordu. “Abdullah, yâni Allah’ın kulu” dedi. “Hepimiz Allah’ın kullarıyız; esas ismin nedir?” diye sordu. “Üveys” dedi. “Sağ elini göster” buyurdu. Gösterdi. Hazret-i Ömer; “Peygamber efendimiz size selâm etti. Mübârek hırkalarını size gönderip, “Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin” diye vasiyet etti” dedi.
“Yâ Ömer! Ben zayıf, âciz ve günâhkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasiyet başkasına ait olmasın?” deyince, “Hayır. Yâ Üveys, aradığımız, kimse sensin. Peygamber efendimiz senin eşkâlini ve vasfını belirtti” cevabını verdi.
Bunun üzerine Hazret-i Üveys, “Hırka-i şerîf”i hürmetle aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Çok ağladı ve, “Siz burada bekleyin” diyerek yanlarından ayrıldı.
Biraz ileride secdeye kapandı. Göz yaşları içinde Allahü teâlâya yalvarmaya, ümmeti Muhammedin afvı için duâ etmeye başladı..
“Yâ Rabbi, Sevgili Peygamber efendimiz, ben fakir, âciz kuluna lâyık olmadığım hâlde, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali ile Hırka-i şerîflerini göndermiş. Günâhkâr olan ümmetime duâ etsin buyurmuş. Yâ Rabbi! Bu Hırka-i şerîf hürmetine, Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz hürmetine, ümmet-i Muhammedin tamamını affeyle... Affeyle Allahım affeyle… Allahımmm….” diye hıçkıra hıçkıra ağlayarak, yalvararak duâ etti. Bir çok günâhkâr müslümanın affolduğu bildirilince, “Hırka-i şerîf”i hürmetle giydi.
Veysel Karânî’ye hediye edilen bu “Hırka-i şerîf”, Van civarında İrisân beylerine kadar gelmiş ve 1618 senesinde, Osmanlı padişahlarından Sultan ikinci Osman Han’a getirilip hediye edilmiştir. Sultan Abdülmecid Han, bu Hırka-i şerîf için Fatih’de “Hırka-i Şerîf Câmi’i”ni yaptırmıştır. Sevgili şerefli Peygamber Efendimizin mübârek teninin gül kokusunu hâlâ aynı canlılıkta taşıyan ve bal köpüğü krem renginde olan bu mübârek Hırka-i Şerîf, her sene Ramazân-ı şerîf ayında camekân içinde halka ziyâret ettirilmektedir.
Telif Hakkı 2024 My Beloved Prophet.